Geçmişten günümüze kadar birçok teknolojik ürün hayatımızın içine girdi girmeye de devam ediyor.
İlk tekerlekten ilk araca, ilk trenden ilk uçağa derken günümüzde akıllı robotlar, yapay zeka teknolojileri, silah teknolojisi, otonom araçlar v.s. ile teknoloji bilim kurgu filmlerinde izleyip “bu kadarı da abartı” diye düşündüğümüz noktaya hızla yaklaşıyor. Ancak insanoğlu olarak hızla gelişen bu yüksek teknolojiyi kullanırken sahip olduğumuz yegâne şey olan doğamızı korumuyor, bu teknolojik gelişmeler ile doğal kaynaklarımızı korumak için çabalamıyor ya da doğayı teknolojiden koru(ya)mıyor, tükenebilir enerji kaynaklarının tükeneceğini unutuyoruz.
Tüketim konusunda sınırlarımız maalesef ihtiyaçlarımız ile denk değil, sömürdükçe sömürüyoruz. Sömürmekle kalmıyor, tükettiğimiz doğal yaşamın devamlılığını sağlamak için yeterince önlem almıyoruz.
Evlerimizi önce odunla ısıtmaya başladık ardından kömür yakıtını kullandık şimdi ise çoğu evde doğalgaz mevcut. Ama nereye kadar? Yeni bir ısınma şekli tam olarak keşfedilmemişken dünyayı getirmiş olduğumuz hale bakın.
Dünya oluşumu itibari ile genç bir yapıya sahiptir. Genç olmasına rağmen yaptıklarımızla havamızı kirlettik, yeşil alanlarımızı katlettik. Yaşayabilmemiz için en gerekli olan sularımızı dahi kirletiyoruz. Bu kaynakların sonsuz ve sınırsız olmadığını biliyoruz. Ee bu kaynakların bazıları veya hepsi öngörülerde belirtildiği üzere fazla değil birkaç asır sonra tamamen biterse gerçekten! O zaman ne yapacağız? Belki bizler bu şaşaalı hayatımızı doğayı kendi koyduğumuz hoyrat sınırsızlığımız ile tüketerek hayatımızı noktalayabileceğiz, peki ya bizden olanlar, onlardan sonrakiler neslimizin öngöremediğimiz ilerideki parçaları? Onları hiç düşünmeyecek kadar bencilleştik mi? O zamana kadar herhangi bir önlem alınmazsa belki de insanlık yok olacak? Şimdiden insanlık tarihinde görülmeyen farklı hastalık çeşitleri türedi, bu hastalıkların dünyaya yayılarak öngörülen tarihlerden çok daha önce yok olmayacağımızı kim bilebilir…
Bu yazıda bahsedilenler ile bizim ne alakamız var diye düşünüyor olabilirsiniz, o zaman size herkesin bildiği o meşhur denizyıldızı kıssasını hatırlatmam gerekebilir. Bizler elimizden geleni yaparsak eğer en azından yapabildiğimiz kadarı ile fark eder.
Mesela ülkemizdeki en büyük problemlerden birisi Trafik diyoruz değil mi? Sabah işe giderken ya da akşam eve dönerken kafanızı kaldırıp etrafınızdaki araçlara bakın. Çoğu aracın içerisinde tek kişi göreceksiniz. Acı ama gerçek durum böyle. Aslında düşününce ne kadar mantıksız değil mi? Şikâyet ettiğimiz sorunları kendimizin ürettiğinden bahsediyorum. Herkes trafikten şikâyet ediyor ama herkes o kocaman arabada yalnız, eğer sen o trafiğe çıkmasan o sorun olmayacak arkadaşım 🙂 Bizler bu şekilde konfor düşkünü olup şikâyet ettiğimiz sorunları üreterek kendi konforumuzu bozmak yerine toplu ulaşımı kullansak, hem çevreye zarar vermesek, hem trafik stresinden uzaklaşsak, hem tükenebilir petrol kullanımında tedarikli davransak, hem de ekonomimizi desteklemiş olsak fena mı olur?
Basit bir örnek vereyim. İstanbul’dasınız, boğazı geçmek istiyorsunuz. Önünüzde fazla değil 1000 araç olsun. Trafik yoğun akıcı bile değil bildiğin akmıyor. 1000 araç içerisinde 800 kişi tek başına araç kullansın, 200 kişi de 2-3 kişiden oluşsun. Siz de 800 kişi içerisindesiniz. Trafik ilerlemiyor diye küfür ediyorsunuz. Öfkeleniyorsunuz. Oysa o 800 kişi toplu taşımada olsa bunlar hiç yaşanmayacak. Tabi bunun için de resmi makamların gerekli her türlü önlemi alması, insanları toplu taşımaya özendirmesi, yeterli toplu taşıma alternatifleri sunması ve gerekli diğer tüm aksiyonları alması gerekmektedir.
Tüketiyor, sömürüyor, bitiriyor yok ediyor ama yerine yenisini koymuyoruz. Sizce bu bindiğimiz dalı kesmek değil de nedir?
Bir yanıt yazın